Peki… Ne kadar duru bir kelimedir. Dingin bir an, huzurlu bir oda gibi.
Bakmayın o kadar sakin durduğuna. Onun gücünü anladıkça kullanmak istersiniz.
Eroin gibi bağımlılık yapar fakat su kadar zararsızdır.
Bazı savaşları dindirebilecek kadar kudretli ama bir o kadarda haşmetten uzak.
Düşünsenize iki ülke savaş halinde ve birinden biri sunulan antlaşmaya peki diyor.
İşte bitti. Artık kimse ölmeyecek. Bu işin kudretli tarafını anlatan en basit örnek.
Peki ya silah olan “peki” için ne demeli?
O hayalet mermi misali yüreğimize, zihnimize saplanan.
Sevgilinizle, dostunuzla çok hararetli bir tartışma yaşarken, onun bir anda “peki” dediğin gibi olsun demesi… ardından dökülecek o simsiyah kelimelerin öncüsü olan “peki”.
İşte genelde onu takip eden son kelime hoşçakal olur. Çok acıdır, acıtır.
Sırf bu yüzden bazen birilerinin bize “peki” demesi korkutmalı.
İş o raddeye gelmeden yuları birlikte kavramalı. Yoksa pek iyi olmaz.
Hep tek nefeslik ama bazen bir ömürlük sihirli sözcük “peki”.
Bir romanda figuran gibi duran, kısa bir hikayenin baş karakteri.
Peki hayatlarımız ne kadar uzun, ne kadar kısa?
Ne kadar roman, ne kadar hikaye?