Benim Kirli Bir Zihnim Var!

Ne kadar mutlu oluyorum “temiz bir yüreğin var” dendiğinde.  Karşılığında teşekkür edip zihnimin o kadar temiz olmadığını söylediğimde, ya bir kıkırdama ile ya da neden sorusuyla karşılaşıyorum. Bu bana komik geliyor. Kıkırdayanlar, bu denli açık olmamı anlayamıyor, neden diye soranlarsa kendilerini melek zannediyor. Unutuyorlar, şeytan da bir melektir.

Bu kirli dünyada yüreğimin temiz kalması bana yetiyor. Zihnimin arada bir kirli oluşu yalnızca bana zarar verebilir. Yürekten istenen herşey temiz bir su yatağından geldiğine göre sorun olmaması gerekir, değil mi? Temiz bir yüreğin varsa bir çok kirli düşünceni hayata geçiremezsin. Sanırım önemli olan da bu. Üstelik kime ve neye göre kirliydi bu düşünceler. Kirli? kirli nedir?  yemekten önce bir dilim pasta yemek mi? Öpüşmek mi istediğin zaman yada sevişmek mi doğa kadar özgür ve vahşi? Yoksa birinin hakkını gasp etmek mi? Hayallerini çalmak, onlarla alay etmek mi? Hangisi? Sakın bu son söylediklerimi yaşatmayın birilerine. Vicdanınız sizi er yada geç gelir bulur intikamını alır. Öyle ki o kirli düşüncelerinizi, üzerinde uyguladığınız insanın sizden intikam almasından çok daha ağırdır. Kirli bir yürekle yaşlanmak dünyanın en ağır yükü belkide. Altında kaldığınızda size el veren olmaz.

Günahlarına ortak olmak istediğiniz yada günahlarınıza ortak etmek istediğiniz gönüllüleriniz yoksa yalnızlık imparatorluğunun sınırlarından henüz çıkamamışsınızdır. Benim çok güzel dostlarım var: gofret çaldık, hakkımızı gaspetmeye kalkanı, başkalarının özgürlüğüne kastedenleri dövdük, zaman zaman öpüştük, seviştik, içki içtik ve dahası.. Şimdi söyleyin: zihni kirli olmak mı daha korkutucu yoksa yüreği kirli olmak mı? bırakın artık yargılamayı, an’a hükmedin, yanınızdakılere değil, arzularınızı özgür kılın, pesimist yanınızı değil. Karanlıktan gelen herşey karanlığa döner. Arzularınız ışığınızdır, katın önünüze yuvarlanın, önünüze çıkan ne varsa ya size katılacaktır yada önünüzden çekilecektir. Durdurmak için önünüze çıkan kirli bir yürek olursa ezilip gidecektir. Ne mutlu arzularının peşinden gidenlere çünkü onlar cenneti bu dünyada yaşayacaklar.

Miras7

Hayat; çoğu zaman anlamını yitirdiğini düşündüğümüz o zehirli güzellik. Her zor anımızda ona söver, tüm keyif aldığımız anlardaysa “hayat bu bee”  dediğimiz. Hokkabazların egemenliğinde, tembellerin renklendirdiği, egolu çalışkanların ürettiği hayat.

Bir çoğumuz ondan istifade etmeyi beceremeyiz, oysa hepimizi dilediğince kullanabilir. Hatta izin verirsek ağzımıza bile sı*abilir.  O halde biraz düşünelim, çalışalım, yorulalım ve ondan ne istersek çalalım. Adem o zehirli elmayı yedi, cefası da sefası da bize miras kaldı. İnsanoğlu bir mirasyedi, hep birbirini bitirdi. Hadi artık bitirmeyelim. Lütfen…

Hayalet Isırıklar

Gördüklerimizin ötesinde hissetiklerimiz ve ötesinde yaşadıklarımızdır bizi özgür kılan. onlara sarılıp bulutların üzerine çıkmak yada kaçıp bir kuyuya düşmek artık tercih meselesi. Herşey ellerimizde değil gibi görünsede aslında tamamen bizim ellerimizde.  Yüreklerimiz bile. Birine ellerinizle dokunurken, yüreğinizin ritmi, rengi ona bulaşır. Hatta bazen o kadar ki bulaşınca çıkmayan kırmızı bir leke.  Bunun bir de siyah olanı var. Kimimiz göremesede çokça siyah lekelerimiz var. Bazen en yakınlarımızın bulaştırdığı bazen bir yabancının bırakıp gittiği lekelerdir onlar. Hayalet ısırıkların ürküttüğü tenlerin üzerinde beliren o siyah lekeler. Ne kadar da göze batıyor ve pürüzlüler. Paslı demirlere sürtünseniz onu gün ışığına kavuşturur, isimlerini kazıdığınız künyelerinizi bir dokunuşta parçalar. Peki biz napıyoruz? Bazılarımız bile bile, bazılarımız farkında olmadan o siyah lekeleri taşıyan bedenlerimizle başka bedenleri parçalıyor, başka ruhlara tazminatını karşılayamayacağımız hasarlar veriyoruz. Yıkım kararı çıkarıp yenisini inşaa ettiremeyeceğimiz yegane mabedlere yegane evlere neler yapıyoruz tanrım! Bağışla. Restore etmek fikri cazip gelirse sakın aldanmayın. Yapılan istatistiklere göre her restorasyon çalışması sırasında en az bir can kaybı yaşanmakta. Peki ya o sen ise ya da sen oysan…

Hayatın içinde o kadar kalabalığız ki, her an’a her cana yetişmek istioruz.
İmkansızı isteyip isyan ediyoruz, özgürlüğüne kastettiğimiz ruhumuzun üzerine ılık suyu boşaltıp, kara yatırıoruz,
birgun orada unutup kaskatı kalıp çatlayacağız diye endişe ediyorum.
Tamda akmak isterken yakalanıp bir şişeye, bir kaba yada kaçarken bir sona kapatılacağız.
Olumsuz olarak öğretilen herşeye rağmen herşeyi yapmak istiyoruz yada herşeyi bırakmak.
Kimine göre boktan seçmeli hayatın kendisi.
Çoktan seçmeli olmasa da hayat güzel değil mi? En tehlikeli yanı bu işte, çok çekici.
Tıpkı bir bebeğin kokusu gibi, güldüren bir çift göz, uyutan bir söz gibi …