Kâr Payı

Kısa bir yolculuğun uzun düşleri gibiyim: Sıcak, arsız, yalnız ve rengarenk. Başı mutlu, mutsuz sonu, senaryo umarsız. Tekrarı yok, tüneli çok. Işıktan karanlığa, karanlıktan ışığa.. defalarca. Sonunda kavuşmak varsa o karanlık tüneller bile güzel. Sonu olmayan gülüşler varsa Eros’u bile üzer. Dünyanın sonu gelecekse sevgi selleri ile gelsin. Aşkta boğulalım, tutku depremlerinin altında kalalım. Gelmişe, geçmişe içelim. Gelmişine geçmişine gülelim, gelmeyen ne varsa kim varsa sövelim. Çenemiz uyuşana kadar. Uyuşuk kalplerle, buruşuk zihinlerin birlikte olduğu bedenleri bıktırana kadar tekrarlayalım. Anları, anıları dahası hazları biriktirelim. Faizi olmayan en yüksek kâr payını alıp ortalardan kaybolalım.

GELGİTme

Gelgitlerim oldu benim de, gidip gelemeyişlerim, gelipte hiç gidemeyişlerim oldu. Geçmişimi unuttuğum, yalanlarda kaybolduğum, gerçeklerde kendimi bulduğum oldu.

Biliyorum; gitsem bir gece sıcak bir tenin avuntusuna, buz gibi uyanırım sabahına.. üzerime kar yağmışcasına. Uykularına şahitliğim cennete kapı açmışken, yalnızlıklarım cehennemde kiraya çıkardı beni. Tek başıma uyandığım her gün, birikmiş özlemlerim saplandı her yanıma. Sancısı acımasızca vurup durdu beni duvardan duvara. Kıyıp kanatamadığın yüreğimi, kendi ellerimle deştim. Gözlerimden yaş akmadı ama dişlerimin gıcırtısına koca bir şehir uyandı. Gökyüzüne bakıp ellerimi açmakla başladığım günleri, gece gözlerimi kapatıp kabuslara teslim ettim. Gelgitleri gördüm de dur gitme diyemedim. Git gel deyip diz çökemedim. Çaresizliğin beden bulmuş hali gibiydim.

Uyumak istemiyorum yalnız uyanacağımı bile bile. İnsanoğlu işte. Bile bile lades der de, bile bile uyuyamaz aslında hiç uyanamadığı şu gerçek dünyada. Bazen en sevdiğimizdir hayal alemi. Homurdanır dururuz “s*ktir et elalemi” ama ilk fırsatta mezarcı oluruz, örteriz çürük düşleri. Sonrası daha beterdir. Ya gerçekçi olacağız diye ya katili oluruz o güzelim düşlerin ya da keşiş misali bir anda inzivaya düşeriz.
Düşenler gelgitle gider de, ayakta kalan gitse de gelir.
Ayakta kalın.

Mucize

Çağımızın bir çok sosyal hastalığı var. Sosyal dediğimizde aklımıza ilk olarak sosyal medya ve uzantıları geliyor elbette. En azından bir çoğumuzun aklına ilk gelen şu zımbırtılar: Facebook, twitter, instagram vs. Gerekli gereksiz paylaşımların ruhsal tecavüzüne maruz kalırız. Mesela ben sıkça “öfffffff ya bunu neden paylaşmışki” dediğimde bir kaç yerim çoktan tacize uğramış oluyor, “hayır ya bunu görmek istemiyorum” dediğimdeyse birileri ruhumun üzerine zorla çıkmış, bastırıyor gibi hissediyorum. Bunun yanı sıra bir sürü saçma sapan reklam, bir sürü anlamsız, gülünç ve kimini ironinin ortasında cayır cayır yakan spiritüel mesajlar. Örnek mi istiyorsunuz. Peki. Mesela şu sosyal medya sayfalarında sıkça gördüğümüz diyet ürünleri ve diyetisyen reklamları. Janjanlı bir şişe içecek, altındaysa “şöyle kilo verdim, koca kıçım şöyle kurudu, iskeletora döndüm” gibi metinler. Peki o şişenin saçtığı zehir hakkında bir açıklama! Yok .

Aklınızın alamayacağı kadar yüksek oranda bir erkek kitlesi o koca kıçları beğeniyor oysa. Siz azcık göbeğe dikkat edin yeter, asker emeklisi levazım albayı Kemal amca formatına gelmesin kafi. Üstelik şu diyetisyenlerin yarısı neden şişman. İmam cemaat ilişkisine ne oldu. Örneklere bir de mesaj, mail örneği versem fena olmaz. Bu mesajlar nedense gün ortasında mail kutularımıza yada whatsapp mesajı olarak telefonlarımıza düşer. Mesajda “bu sene bilmem ne ayında 4 pazartesi -4 salı – 4 çarşamba..” falan filan. “Bu durum 900 yılda bir gerçekleşmekte olup..” bıdı bıdı bıdı. “Feng Shui ye göre bunun anlamı para çantasıdır. Bu mesajı 5 kişiye yada 5 gruba yollarsan bir mucize gerçekleşecek ve üç gün sonra zengin olacaksın” (bak bak grup diyor, nasılda güncellenmiş hokkabazlıklar, korkulur bunlardan). Üstelik bunun gibi mesajları alanların ve yollayanların yarısı adak adayıp, kurban kesen, oruç tutan yada oruç tutmayıp, kandilde, ramazanda içki içmeyen bir güruh. “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” deyimini kullanıp, salyangozu kabuğuyla mideye indirirler de haberimiz olmaz. Mucizeyi inandıkları şeyden değilde Feng Shui den beklerler. Ne oldu hani şirk koşmak günahtı. Sonunda zengin olmak vaadi barındırıyor diye inanmadığı halde bir mesajla şansını denemek neyin kafası yahu. İşte bu gerçek ironi. Zaten inanmadan yapılan hiç birşey başarıya ulaşamaz. Feng Shui felsefesine uygun yaşayan insanlar bu mesajları gönderenleri tanısalar muhtemelen gülmekten kasık krampları yaşarlar.

Bir mucize görmek isteyen herkes aynaya baksın önce. Reenkarnasyona inanlar da, inanmayanlar da bilsinlerki: O aynada gördükleri şey, mesajdaki bilmem ne ayındaki gibi 900 yılda bir gerçekleşmeyecek. Dünyanın varoluşundan beri yalnızca bir kez o aynadaki kişi olarak var olacaklar. İşte bu gerçek mucize. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, mucizeleri yok eden insan mucize bekler olmuş. Bu kafalarla daha çok bekleriz, sosyal sosyal keklenmeye devam ederiz.