Mmmavi

Maviye soğuk renk dedikleri günden beri beni daha çok ısıtan bir renk olmadı. Gökyüzü, deniz.. bazen bir çift göz. Maviye soğuk diyen halt etmiş. Çimlere uzanıp gökyüzünü izlemek gibi bir terapi var neyin soğukluğu, mavi bir deniz kıyısında, 1 hafta tatil yapabilmek için 358 gün çalışıyor bazımız, deniz suyu soğuk olsa da, maviyi suçlayamazsınız. Soğuk olan mavinin kendisi değil. Tamam resim sanatında renkler kategorize edilirken böyle bir bok yenmiş ama kime göre neye göre? Kriter ne? Son olarak; Atatürk’ün o güzel gözleri mavi. Yeter mi! Aslında mavinin sıcak olduğunu anlatmak için şuraya “mavi gökyüzünün altında sevişmek” ile ilgili bir şeyler yazsam ısınacak milyonlarca insan var. Bırakın şu çakma muhafazakar tavırları.

Sabahın erkek saatlerinde (burayı yalnızca hemcinslerim anlayabilir) griye uyanmak kadar can sıkıcı bir şey daha yoktur benim için. Hatta o kadar ki; griye uyanınca yüzüm sararıyor, ruhum kararıyor. Tüm canlılar gibi insanoğlu da mutasyona uğramaya devam ediyor. Mutasyon dediysem x-men benzeri bir mutasyonu kastetmiyorum, öyle aduket falan, ateş topları atıp, uçamıyoruz. En belirgin olanı söylemek gerekirse, mekanikleşiyoruz. Kayıtsız kaldığımız onlarca muhtaç canlı varken, durduramadığımız değil, durdurmak için çaba sarf etmediğimiz savaşlar varken, akan kanların kırmızısını sıcak ilan edenlerle aynı tarafta yer almak bana göre değil. Oysa mavinin huzuruna kapılabilseydik, kırmızının acısına katlanmak zorunda kalmayacaktık.

Yüksekler

Hüzün nedir? Maalesef iyi bilirim.
Hatta o kadar ki bazen başkalarına ağlarım.
Ağlarım ki kendime ağlama şanssızlığım hiç olmasın artık.
Hayata dair kazandığım hiç bir öğretiyi kimse benden alamaz.
Bazen en yakının hiç beklemediğin bir yakının gözünün içine baka baka yalan söyler,
yalan olduğunu bile bile ona inanmak istersin.
Emeğini alıp hiç eder. Sadece susarsın. Dedim ya kazandığım öğretiyi alamaz.
Pes etmezsin.
Hayatla savaşmak yerine, onunla dost olmayı öğrendiysen eğer,
fazlasıyla geri alırsın tüm verdiklerini, kaybettiklerini.
Siz yükseklere çıkıp çıkıp kimi zaman paraşütsüz atlamışsınızdır,
bazılarınız kanatları yardımıyla süzülmüş ve kısa bir ağacın dalına konmuştur.
Biraz soluklanıp tekrar yükseğe, daha yükseğe kanat çırpmıştır.
Sizler kadar yükseklere hiç çıkmadım belki. Bazılarınız gibi kanatlarım da olmadı.
Süzülüp konamadım.
Belime taş bağlanmış,kör düğüm atılmış,
yüksekten itilmişte olsam düştüğümde patlamış dudaklarımla,
kırılmış dişlerimle çözdüm o düğümü, fırlattım belime bağlanan taşı.
Şimdi bir daha yükselmek için, daha yükseğe çıkabilmek için yaşıyorum.
Kanatlarım yok evet ama çok iyi sıçrayabilirim.
Bir öncekinden daha iyi .. daha yükseğe.

“Yükseklik korkum var” diyenlere :
Tırmanırken aşağı değil, gökyüzüne bakacaksınız.
Ne de olsa tanrı da orada Nirvana da.