Hayat.. hep zor, hep suçlu.
Birbirimizin düşlerini zindanlara kapatmamışçasına,
ırzına geçmek için fırsat kolladığımız, tek kelimelik büyü.
“Hayat çok zor, sıkıcı” vesaireeee vesaire.
Kendini çoğu zaman masum zanneden zavallı insanoğlu.
Her sabah uyandığında bir çoğunun birbirine
“ne kadar da masum görünüyorsun” cümleleri ile başlayan oyunun piyonları.
Oysa masum olduğumuz yegane yer uyku… ve sadece fiziken.
Birilerine, birşeylere zarar vermek imkansız o an.
Geceye yumulan o gözlerin, güne merhaba demesiyle başlar hep en büyük hoşçakallar.
Aynı zamanda zihnimizin günahlarına açılan en büyük kapıdır uyku.
Uykuda düşünülen bir çok şey, görülen bir çok rüya ile hayatımız şekillenir.
Elbette tamamen değil.
Fakat bir çok kırılma anı uykuda inşa edilir, sonrasındaysa “hayat” diye devam eder.
Yine o suçludur. İnsansa hep masum ya da hep bir bahanesi var.
En büyük bahanesi çıkarları ama sorsan ihtiyacı, şartları… aslında kanatsız egoları.
Sonunda naçiz hayatların, aciz hükümdarları oluverir her biri.
Biraz özgür olabilseler, biraz haz, biraz düş, işte o zaman düşmeyecekler.
Yarış yerine, karış karış karışsalar bedenlerine,
“hayat”ın masumiyetini teslim etseler… yükselecekler.
Ve burası hala çok ıssız, birkaçımız sıkılıyoruz, aşağıya inmek istemiyoruz.