Siz bizim profesyonelleştiremediklerimizden misiniz?

Ne kadar enteresandır; herkes çalışma hayatında bir profesyonel, bir guru yada en azından kalifiye. Hiç kimse amatör değil, çömez değil. Tamam kabul alayı iş yerinde profesyonel ama birçoğu hayatın içinde amatör. O kadar ki; hastalanırsın anlayış göstermez, canını sıkan, ruhunu karartan bişey vardır, üzülmüşsündür ama onlar sana surat asarlar, senin kendine surat astığından daha fazla. Sözüm ona profesyonellerin o meşhur uyarılarından biri “burası bir iş yeri, buraya kendinizi getirin, özel sorunlarınızı değil”. Dertlerin “kendine” ait değilmişte sanki kiralamışsın gibi muamele ederler, ihtiyacın olduğunda araba dahi kiralayamadığından habersizce.. fakat eve iş götürmeni isterler. Hayatınızın tam orta yerine o şekilsiz kahverengi, pis kokulu şeyi profesyonelce bırakır giderler, nede olsa onlar profesyoneller. Ha bir diğer konu da iş hayatı mottoları : “biz bir ekibiz” yani astlar üstlerinin tüm işlerini yapar ama üstler ojelerini, manşetlerini kirletmezler. Bir diğeriyse “amatör ruhlu birer profesyonel olun” şayet işinizi seviyorsanız, o işi ilk günki arzu ile yapmanız için verdikleri bir çeşit gaz, motorin, benzin ne zıkkımsa, zira bir süre sonra işinizden nefret etmenizi sağlayacaklar. Bu da şu demek oluyor, “ananızı ağlatıcaz ama gık etmeyeceksiniz, iş için,yükselmek için, şirket çıkarları için kişiliğinizi de, değerlerinizi de ezer geçeriz”. Ne ala. Bitti mi ? tabiki bitmedi. “Herkese eşit mesafedeyiz, kimse merak etmesin” hah! bunu duyduysanız şapa oturdunuz demektir. Bunu söyleyen profesyoneller eşitlikten bir haberdirler genelde. Onlara göre eşitlik; kim ne kazanıyorsa o kadar özgür, o kadar hak sahibidir. Aldığın kusursuz aile eğitimin, özel yeteneklerin, tertemiz sicilin sana bir hak kazandırmaz, orada onlar monopoly parası gibi; ya kaybolur ya hükümsüzdür. Zaten o afilli firmada çalışıyorsun daha ne! Değil mi?

Çok kazanıyorsun o halde sen değerlisin, dinlen, daha çok uyu, sık sık mola ver hava al, elin ayağın tutsada kahve makinesine kadar gidip yorulma, kıçını kaldırma, fotokopi makinesi denen ezik icatla muhattap bile olma, toner moner sıçrar bir yerlerine. Hatta kıçında, ay pardon ağzında altın kaşıkla doğdun, yemekhanede yemek yiyorsan porselen takımlar ve gümüş kaşıklarla yemelisin (altın yükseldi şu sıralar, gümüşle idare et ). Az kazanıyorsan bu senin suçun, az çalışıyorsun az kazanıyorsun, az mola alır, az saygı görürsün, küçük egoları tatmin için ordasın, arada “1” kafan okşanır, sonra pat pat pat!!! Kaç etti 3. E ama 3 >1.  Daralma hemen, dur ya yeni başladım. Aaa bak unutuyordum; şirket telefonu diye birşey var. Eline zorla tutuştururlar, kendini daha mutlu ve önemli hisetmen için. Yöneticisi, müşterisi hepsi oradan sana ulaşsın diye. Fakat asla yetmez, şarjın biterse diye özel cep telefonun da işgal edilir. Sonra bir bakmışsın ailenle, eşinle, dostunla olan sohbetine profesyonelce kamasutra yapılmış.

Bunca gerginliğe katlanılıyorsa sebep ağırlıklı olarak aynıdır: İHTİYAÇ. Elbette kabul edilebilir bir sebep. Peki ya sizin, yüreğinizin, zihninizin ihtiyaçları? O ihtiyaçların kabul görmediği bir dünyada, size duyulan ihtiyaç, inanın sizin onlara duyduğunuz ihtiyaçtan çok daha fazla. Sömürüler, ömürleri çürütür, elde edemedikleriniz düşlerinizi.

Siz bizim profesyonelleştiremediklerimizden misiniz?” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s