Soluksuz yaşadığımızı sanıyoruz hayatı, doyasıya.
Acı, ekşi, tatlı binbir çeşit baharatlı.
Sonra bir bakmışız soluğumuzu kesen bir şeyler varmış.
Işıltılı çehre, kelamı kalem, bakışı alev,
biraz yaralı, üstelik ayna gibi, hammedesi pırıl pırıl yaldızlı.
Bir ritm sarar hayatımızı, adımlarımızı, o kurumuş dudaklarımızı,
yakıverir o donmuş parmak uçlarımızı.
Yavaşlayan tüm güzel yanlarımız, buz tutmuş tüm hazlarımız birer birer çözülüverir.
Laftan lafa kayarız, beynimizi yakarız, uzakara en yakın oluruz, akarız.
Saklanacak yer bulamayız, çırılçıplak bir ruhla, çemberin tam ortasında sırılsıklam yanarız.
Ölüme nispet edercesine, ölümsüzlüğe kastedercesine, yaşamak isteriz.
Soluğumuzu kesen, onu lime lime eden, onu yine bir eder… kaybolur keder.
Soluklanırız yer yer, nefeslerimiz değer, o andır işte yeryüzündeki en parlak seher
Yüzlerdeki en büyük eser, tebessüm dediğimiz şaheser.