Ritmine sıkıştığım dünyası.. Hep bir koşuşturma içindeyiz,
etrafta her saniye bir gürültü patırtı.
Nereye gidiyoruz, nereye yetişiyoruz ya! Ritmine sıkıştığım dünyası ..
Dualarımızı kendine saz, acılarımızı kendine haz yaparsın.
Oyunu sen yazdığın sürece bu böyle olacak. Lakin kalemin kırıldığı gün roller değişecek.
Tabi insanoğlu bu: sevgiyle varolup, zaaflarıyla yok olan eşsiz canlı.
Uzattığın her zehirli elmayı yiyen, gösterdiğin her dekolteye gözü kayan,
harcadığın her yeşil kağıda gıpte edip onu ele geçirmek isteyen…
Herbiri lüks tutkunu, egolu, dişisi her daim yarışta olan,
erkeğiyse günahtan habersizce hayatları usulca çalan,
aslında hepsi acınası halde olan.
Hayallerin yalnızca çocuklar için olmadığını söylerken,
suya düşen hayallerin yalnızca biz yetişkinler için olduğunu zannederiz,
üzerinde akbabaların gezdiği, sırtlanların kaburgalarını saydığı,
ağzı kuruduğu için salyası tutkala dönmüş çocuktan habersiz.
Ve o çocuklar varolduğu sürece, bizlerin yüzsüz hayalleri yüzümüzü güldürmeyecek.
Katlanamadık uçmayı öğrenemeyen hayallerimize, katran bağlamış yüreklerimizle.
Hep daha fazlasını, hep en iyisini fakat hepsinden öte yalnızca bizim olsun istedik.
Paylaşmayı öğrenemedik.
Eee peki sonuç: Savaşlar, kıtlıklar, hastalıklar…
Kendimizle savaşmadıkçada: uslarımız kıtlıktan,
ruhlarımız hastalıktan asla kurtulamayacak.
Ritmine sıkıştığım dünyası.. bak işte geldiğimiz son nokta. NOKTA!
Hep yaz, ben yazılarını okumak istiyorum!
Tamam 🙂 Fırsat yarattıkça yazıyorum. Sen de devam et lütfen.